29 Kasım 2008 Cumartesi

sokrates ten bir söz üzerine düşünmek

sokrates ten bir söz üzerine düşünmek


herkese sevgiler...

"Bildiğim bir şey varsa o da hiçbir şey bilmediğimdir."
Sokrates

İnsanoğlunun asla vazgeçemediği, ruhunda var olan iki tip heyecan vardır: İnanmak ve İnkar etmek isteği. Katı inancın budalalığı ile inkarcılığın tehlikesi arasına sıkışıp kalmış insan mantığı günümüzde o kadar büyük bir tehdit altında kalmıştır ki tarafsız, objektif bakış açısını kazanmış gözler her geçen gün hızla azalmaktadır. Oysa büyümenin, gelişmenin, ruhu rahatlatmanın tek yolu sakin bir mantık ve aklıselim davranışlardır.
Hepimiz içgüdülerimiz gereği bazı inançlara sahibizdir. Bu inanç içgüdüsü bize aidiyet duygusunu ve güven hissini getirir. Ama bir gerçek vardır ki bu duygular fanatizm ve çıkarcılığa dönüştüğü anda insanı körleştirir ve geriletir. Pek çok konu ile ilgili çok ciddi çarpışmalar yaşanan bir ortamda yaşıyoruz. Konsantrasyon yeteneğimiz, öğrenme arzularımız, bilgi dağarcığımız gittikçe daralıyor. Ne gariptir ki bilgi ağının bu kadar geliştiği bir çağda, elektronik verinin delirmiş hızıyla yer gök bilgi kaynarken biz kendimizi birbirini tekrarlayan dizilere, facebook´taki aplikasyonlara, msn´deki sanal kişiliklere, ünlülerin makyajına, jipine adamış durumda yaşıyor, gelişmiyor, bilmiyor sadece nefes alıyoruz. Lise çağlarının diktatör ders sisteminin üstümüzde yarattığı bir takım sendromlarla Sanat Tarihi, Fizik kanunları, Mitoloji, Müzik, Coğrafya ve bilumum doğru anlatıldığında büyüleyen konular, korku filmine dönüşüyor, ergen kompleksini bir türlü üstümüzden atamıyoruz. Ergen çağında kalmış kişilikler ise inanç ve inançsızlığın en koyu bölgesinde top atışı yaparak toplumu her geçen gün geriye götürüyor. "İnanıyorum" veya "İnanmıyorum" diyebilmek için savunulan konunun uzmanlık sertifikasını almış, iki kere de üstünden geçmiş olmak gerekir ki ben şu ana kadar çılgın gibi okumama, araştırmama rağmen henüz neye ne kadar inanacağıma karar verebilmiş değilim. Vereceğimi de pek sanmıyorum. İnsan ne kadar öğrenirse o kadar çetrefilli yollara giriyor ve inancın anlamı bir o kadar da önemsizleşiyor. İnanç yerini bilgiye bırakıyor ve aidiyet korkusu azalıyor.
Ruhun anlaması için bilgiye ihtiyacı vardır. Televizyonda pek çok konuda uzmanlaşmış kişileri dinlerken çoğunlukla hayal kırıklığına uğradığım nokta da bu oluyor zaten. Dayandıkları temelleri tezlerinde iyi savunamayan insanlar kaybetmeye mahkumdur. İyi savunmak için de o konu ile çok derin bilgi ve araştırma gereklidir ki kültür savaşını kazanma şansımız olsun. Gerçeklerle inançları karıştırmak konuyu saptırmaktan başka hiçbir sonuç getirmiyor. Bizler artık gerçekleri değil inançlarımızı konuşur olduk. Herkes her şeyi en iyi biliyor ve karşısındaki hiçbir şey bilmiyor. Bu tarz görüntüleri seyredenler ise demagoji savaşını kim kazanırsa onun bildiğini düşünüyor ve konu kapanıyor, kimse fikir üretemiyor, başkalarının fikirlerini kendi fikirlerimiz sanar halde yuvarlanıp duruyoruz.
Esas olan orta yoldur.
Açık fikirlilik gerçeğin tek anahtarıdır. Bu meziyet ise kültür ile kazanılır. Evet öyledir ama neden git gide kapanıyoruz o zaman? Neden öğrenmek bu kadar zor geliyor?
Ülkemizin bilgili, eğitimli bir nesle çok ihtiyacı var. Öyleyse bu ülke topraklarında yaşayan herkesin bir takım görevleri var. Bu ülkeyi yönlendiren büyüklerimiz her ne sektörde çalışırsa çalışsın gençlerini dinlemeli, eğitmeli ve yerini bırakacağı tertemiz bir nesil ile yarışmak yerine eğitmelidir. İnandığı her ne ise o inancı değil gerçeği anlatmalı, seçimlerine saygı göstererek açık fikirli olmayı göstermelidir ki bu zincir devam etsin. Yol gösterilmeye ihtiyacımız var. Hem de çok..

Hiç yorum yok:

İzleyiciler

Blog Arşivi