23 Kasım 2008 Pazar

Seni seviyorum demek

Asagıdaki yazanlar iliskilerde farklı olarak Seni Seviyorum'un nasıl söylenecegiyle ilgili.Oldukca hos olaylar,gercek yasanmıs seyler.Genel olarak her iki tarafta sevdigi halde söylemez kendine saklar.Seven bir insanın söyleyebilecegi en güzel kelimeyi sevgide olmayacak bir bencillikle kendine saklar.Sonra zaman gecer sevilen gider seven söyleyemedigi Seni Seviyorumla basbasa kalır ve söylemenin yollarını arar.Ben içinde tutamayanlardanım direk söylerim ama nedense her söylediğimde karşımdaki şımarıp tepeme cıkar oda ayrı konu :((((( (Hande)

Bir kadın, saat 22.00 sularında İstanbul'dan yola çıkar. Bu onun tek başına gerçekleştireceği ilk kara yolculuğudur. TEM gişelerinden çıktıktan bir süre sonra uzun yolların şehirdekilerden farklı olduğunu anlar. Işıklar sönmüş ve ortalık zifiri karanlıktır. Telefonuna sarılıp onu Ankara'da bekleyen adamı arar. Gözü yoldadır, çok konuşamaz. Sadece "Korkuyorum" der. Sonra kadının telefonu gece boyunca hiç susmaz. Erkek her 10 dakikada bir arar ve "Neredesin?" diye sorar. Gece yarısını geçtikten biraz sonra Bolu Dağı'na girer. Erkek tekrar arar ve bulunduğu yeri sorar. Kadın olduğu yeri söyler. Erkek der ki, "4 kilometre ileride bilmem ne tesisleri var, seni orada bekliyorum." Olan basittir. Sevdiği insan "Korkuyorum" deyince erkek hemen hazırlanmış ve şoförüyle çıkmıştır. Bolu'da birlikte yemek yerler. Sonra kadın ve erkek bir arabada, şoför diğer arabada Ankara'ya doğru hareket ederler. Eğer bu bir masal olsaydı, erkeğin şoförü olmazdı ve kadını Bolu'da bırakıp, ertesi gün almaya giderdi. Ama bu bir masal değil; gerçek. "Seni seviyorum" demenin binbir çeşit yolu olduğunu gösteren en güzel örneklerden biri. O kadın, o erkeğin herhangi bir gün, herhangi bir yerde söylediği 'seni seviyorum' sözünü unutabilir. Ama o uzun geceyi ve bu 'seni seviyorum'u asla unutamaz...
****************************************************************************************************************
Adam önce Kopenhag, sonra Beyrut, sonra Atina, sonra Roma ve sonra Moskova derken toplam dokuz adet 'Hard-Rock Cafe' tişörtünü sıkı sıkıya paketledi. Sonra saatine baktı. Evden çıkmak için daha vakti vardı. Sigarasını yakarken anılarla vedalaşmak için "Bundan daha iyi bir gün olamaz" diye düşündü. İlk nefes aklına Amsterdam'ı getirdi. Bir zamanlar sevdiği kadın "Ne istersin?" sorusunun bininci tekrarında "Madem öyle bana Hard-Rock Cafe tişörtü al" demişti. O da tüm işini gücünü bırakıp, hemen mağazaya koşmuştu. "Ne komik" diye düşündü adam... Hayatının en şiddetli kavgalarından birini de o gece etmişlerdi. Adam ayrılığın ne olduğunu aylar sonra sabahın saat 6'sında sigara içebilmek için turladığı Washington sokaklarında anladı. Karşısına çıkan Hard- Rock Cafe'nin vitrinine uzunca bir süre bakıp durdu. Ama bakmakla yetinmedi, Washington ve New-York'tan aldığı tişörtleri bir zarfa koyup postaya verdi. Karşı taraftan hiç ses çıkmadı. Adam o günden sonra da gittiği her şehirden Hard- Rock Cafe tişörtleri toplamaya başladı. Bir gün geldiğinde ona bu tişörtleri vermeyi hayal ediyordu. O tişörtler "Hep buradaydım ve yine hep seni seviyordum" demek olacaktı. Tişörtler birikti, önce mevsimler sonra yıl geçti ama gelen giden kimse olmadı... Adamın umudu tükenmişti. Sonra yazın ortasında adam Barselona'ya gitti. Hard-Rock Cafe'yi ilk gördüğünde yine avuçları kaşındı ama bu kez içeri girmemeyi becerdi. Sonra her gün o dükkanın önünden geçip kendini test etti. Dönüşte uçakta Sudan'ın Darfur bölgesindeki katliamdan kurtulan mültecilerin dramını okudu. Haberde yardım toplayan bir organizasyonun telefonu vardı. Kağıdı koparıp cebine koydu. Ertesi sabah, ilk iş olarak tişörtleri paketledi ve Darfur'a yollanmak üzere o yardım teşkilatına yolladı. Yani şimdi Darfur'da yokluğun pençesinde yaşayan dokuz insan; üzerlerinde dokuz 'seni seviyorum' taşıyorlar. Adama gelince, şimdi yine başka şehirlere gidiyor. Bazen tek başına bazen de kız arkadaşıyla. Öyküsünü dinledikten sonra ilk şunu sormuştum "Bir Hard-Rock Cafe gördüğünde ne hissediyorsun?" O da ağız dolusu "Hiç" demişti. Doğru mu, yalan mı bilmem. Bildiğim; Darfur'daki o yoksullukta dokuz 'seni seviyorum'un dolaştığı!
****************************************************************************************************************
Adamın elinde, sevdiği kadının kalma ihtimali olan dört otelin telefon numarası vardı. İlk üç numaradan "Burada yok" yanıtını aldı. Son numarayı biraz korkarak çevirdi. Telefon hemen açıldı ama karşısındaki yeterli derecede İngilizce bilmiyordu, tek söylediği "İki saat sonra resepsiyon şefi Bayan Katherina'yı arayın"dı. 'Bitti' denilen bir ilişki yeniden dirilmek üzereyken; kadın, uzak bir ülkeye tatile gitmişti. Geride cevapsız sorular, hayaller ve hayal kırıklıkları bırakarak... Adamın derdi, kadınla konuşmadan "Seni seviyorum" diyebilmekti. Bunun için de yardıma ihtiyacı vardı. Kadının en çok sevdiği meyve, kavundu. Yaz-kış masalarından kavun hiç eksik olmazdı. Resepsiyon şefi Katherina, tam da söylendiği saatte karşısındaydı. Adam önce sevdiği kadının o otelde kalıp kalmadığını sordu. Kadın kalın sesi ve Rus aksanıyla "Evet burada" dedi. Adam istediğini bir çırpıda söyledi: "Odasına bir kavun tabağı bırakmanızı istiyorum. Ancak kimden geldiği belli olmasın lütfen." Resepsiyon şefi kadın, adamın söylediklerini tekrar ederek siparişi aldı ve "Başka?" diye sordu. Adam "Fatura için şimdi size kredi kartı numaramı veriyorum" dedi. Resepsiyon şefi Katherina itiraz etti: "Hayır son bir saatte beni beş kez aradığınızı biliyorum. Bunu ancak bir aşık yapabilir. Bir aşığa yardım etmeyeli uzun zaman olmuştu, izin verin de sizin için bu kavunu ya da bir demet gülü odasına ben yollayayım..." Adam teşekkür etti ve "Sadece kavun lütfen" dedi. Telefonu kapattılar ve bir daha hiç konuşmadılar... Adam sonra öğrendi ki, resepsiyon şefi kadın sözünü tutmuş, 'seni seviyorum' hiç konuşmadan söylenmişti...
*****************************************************************************************************************
Beni en çok etkileyen mesajlardan biri Kartepe'den yola çıkıp Antalya'dan gelen kız arkadaşını sabahın köründe Adapazarı'nda bilmem ne tesislerinde karşılayan adamın hikayesi oldu. Şimdi 3.5 yıllık evlilermiş. Kanıma en çok dokunan mesaj, yarası çok taze olan bir adresten geldi. Adamın 'hemen yatalım' tutkusu yüzünden bitmiş bir ilişkinin kahramanından. Son paragrafı şöyleydi: "Ne yapmak lazım bilemiyorum ki... Daha ilk günden adamların kucağına atlıyorsun; kötü kadın oluyorsun. Kendini kontrol ediyorsun; geri kafalı oluyorsun. Bu kadar zor bir matematik istememiştim ki ben... Sadece sizin de dediğiniz gibi, söylemese de asla unutamayacağım bir 'seni seviyorum' hikayesi yaşamak istemiştim." Ve o tek cümlede çok şey anlatan e-mail: "Nasıl kıskandım o kadını bir bilseniz. Uzun süredir karanlıkta yalnız seyahat eden genç bir kadın olarak içim sızladı." Daha ne çok hikaye, ne çok hayal ve ne çok düş kırıklığı... Bu tür davranışları özlerken insanlar, neden ortalama ilişkilerle yetinirler acaba? Kızgınlığı, öfkesi, ilgisi ya da kıskançlığı herkes kadar olsa da, sevgisi ortalama olsa da 'sorun değil' diyenler ne kadar da çok! Yoksa bu zamanda ilişkiler sadece yalnız kalmamak için mi yaşanıyor?

Hiç yorum yok:

İzleyiciler

Blog Arşivi