|
MERSİN SİVİL TOPLUM BİRLİĞİ’NDEN 10 KASIM BİLDİRİSİ
Atatürk bizim gözümüzde ve gönlümüzde bir sistemin, bir yöntemin, bir ülkünün adı olmuştur. İşte bu nedenle Atatürk bizim için onun fikirlerinin, büstlerinin ve anıtlarının arkasına saklandığı bir fani değil, ölmez eseri Türkiye Cumhuriyeti’ne ve Türklük şuuruna hayran olduğumuz, varlığımızı borçlu saydığımız ve hâlen yolumuzu aydınlatan bir ışıktır.
Atatürk'ün iki önemli hitabesi vardır: Gençliğe Hitabe ve Onuncu Yıl Nutku. Birincisi, "Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur!", diğeri "Ne mutlu Türküm diyene!" sözleriyle biter. "Asil kan" ile alay edenlerin ve "Ne Mutlu Türküm diyene" sözünü sulandırarak yorumlayanların yapamayacakları bir şey varsa o da Atatürkçülüktür.
Atam, damarında taşıdığı asil Türk kanından aldığı kudret ile mirasını gelen tehlikenin büyüklüğü ne olursa olsun koruyacak gençlerinin sayısı her geçen gün artmaktadır.
Dünyanın en büyük uluslararası topluluğuna (Birleşmiş Milletler) Türkiye’nin katılması için yapılan öneri karsısında Gazi Mustafa Kemal şöyle demiş:
”Başvurmayı düşünmüyoruz, fakat davet ederlerse katılırız.”
Topluluk, “başvurma zorunluluğu”nu uygulamaktan ilk ve son kez vazgeçerek, 43 üyenin oybirliğiyle, Türkiye’nin topluluğa davet edilmesine karar vermiş. Bu davet üzerine Türkiye, Milletler Cemiyeti’ne katılmayı kabul etmiş. Yıl 1932…
ABD ve Avrupa, ’Kemalizm’in modası geçti’ derken, dünya nüfusunun dörtte birini
oluşturan Çin’deki ders kitabında Atatürk’ün devrimleri anlatılıyor.
“Atatürk, ‘ayrılıkları’ değil, ‘benzerlikleri’ kurumsallaştırmıştır. Atatürk, ulusal kimlik bilincini yaşamış ve yaşanmakta da olan ‘ortak tarih’, ‘ortak kültür’ paydasına dayandırmıştır. Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti Devleti yurttaşlığını ‘birleştirici’, ‘bütünleştirici’ bir öğe olarak benimsemiş ve benimsetmiştir. Bu akılcı, birleştirici, çağdaş ulusal kimlik bilinci, tüm karşı-devrim çabalarına karşın yaşayacaktır.”
İşte bu nedenlerle, tüm Atatürkçüler laik, demokratik, toplumsal ve hukuksal, Türkiye Cumhuriyeti’ne yönelen bu gelişme, etkileme ve yönlendirmeler karşısında Atatürk’ün Cumhuriyetini, Atatürk devrimini, Atatürkçülüğü, sonsuza değin yaşatmak için savaşım vermelidir. Bu hem görevimiz, hem de devlet olarak, ulus olarak, birey olarak geleceğimizin, çağdaş uygarlık düzenine ulaşmamızın güvencesidir
Kulluktan kurtarıp yurttaşlığa kavuşturarak bizi biz yapan, ülkenin ve milletin kurtarıcısı, Cumhuriyet’in kurucusu, büyük asker, örnek önder ve devlet adamı, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü ölüm yıldönümünde saygı ve alçakgönüllülükle anıyoruz. Ruhu hoşnut olsun!..
Mehmet Ali Sulutaş
Mersin Sivil Toplum Birliği Başkanı
ANLAMADILAR ATAMI
1881 yılında Selanik de
bir çocuğun doğduğunu
Annesinin Zübeyde hanım
Babasının Ali Rıza bey olduğunu
Yetim büyüdüğünü söylediler
Adının Mustafa'lığını dediler de
Kemal'liğini anlamadılar
Anlatamadılar Atam..
Dünyanın yarısı Türk'lerinmiş
Bir cihandan bir cihana
Almış yürümüş Osmanlı
Nice padişahlar ferman buyurmuş
Nice sultanlar hüküm sürmüş
Elde kalan bir avuç toprağı
Senin kurtardığını söylediler
Kahramanlığı dediler de
Vatan için ömrünü verdiğini
Anlamadılar
Anlatamadılar Atam.
Nice savaşlar vermişsin
Bir avuç vatan severinle
Aç kalmışsın susuz kalmışsın neferinle
Topsuz tüfeksiz mermisiz kalmışsın seferinle
İmanla direnmiş, inançla savaşmışsın
Senin dahiliğini söylediler
Senin savaşçılığını dediler de
Barışçılığını anlamadılar
Anlatamadılar Atam.
Toprağın vatanın kıymetini aşıladın
Köylü efendisidir yurdun dedin
Taktın çizmelerini geçtin öne
Cahillik bataklığını kuruttun
Senin önderliğini söylediler
Senin liderliğini dediler de
Veli olduğunu anlamadılar
Anlatamadılar Atam..
Kör karanlığın içindeyken
Tutmuşsun elinden düşen milletin
Kaldırmışsın ayağa
Okumayı yazmayı,
Talihini yenmeyi öğretmişsin
Açmışsın ufkunu kör gözlerin
Senin öğreticiliğini söylediler
Başöğretmenliğini dediler de
Türklük denen gövdenin
Başı beyni olduğunu anlamadılar
Anlatamadılar Atam..
Çaresiz milletin çaresi
Hasta bir adamın direnci oldun
Uyandırdın çaresiz yatanı
Vermedin ele düşmüş, ele vatanı
Ayak oldun göz oldun ona
Can damarı, şah damarı oldun
Senin medeniyet yarışçılığını söylediler
Senin yeniden hayat verişini dediler de
Yoktan var edenliğini anlamadılar
Anlatamadılar Atam.
Esaretin zincirlerini
Medeniyetle kırışını
Kölelikten dönüp,
Cumhuriyeti kuruşunu
Ümmetçilikten
Demokrasiye geçişini
Özgürlüğü armağan edişini;
Karanlığa saklananlara
Anlatamadılar paşam
Anlatamadılar Atam
Anlamadılar.......
Mustafa KARAMELEK
1881 yılında Selanik de
bir çocuğun doğduğunu
Annesinin Zübeyde hanım
Babasının Ali Rıza bey olduğunu
Yetim büyüdüğünü söylediler
Adının Mustafa'lığını dediler de
Kemal'liğini anlamadılar
Anlatamadılar Atam..
Dünyanın yarısı Türk'lerinmiş
Bir cihandan bir cihana
Almış yürümüş Osmanlı
Nice padişahlar ferman buyurmuş
Nice sultanlar hüküm sürmüş
Elde kalan bir avuç toprağı
Senin kurtardığını söylediler
Kahramanlığı dediler de
Vatan için ömrünü verdiğini
Anlamadılar
Anlatamadılar Atam.
Nice savaşlar vermişsin
Bir avuç vatan severinle
Aç kalmışsın susuz kalmışsın neferinle
Topsuz tüfeksiz mermisiz kalmışsın seferinle
İmanla direnmiş, inançla savaşmışsın
Senin dahiliğini söylediler
Senin savaşçılığını dediler de
Barışçılığını anlamadılar
Anlatamadılar Atam.
Toprağın vatanın kıymetini aşıladın
Köylü efendisidir yurdun dedin
Taktın çizmelerini geçtin öne
Cahillik bataklığını kuruttun
Senin önderliğini söylediler
Senin liderliğini dediler de
Veli olduğunu anlamadılar
Anlatamadılar Atam..
Kör karanlığın içindeyken
Tutmuşsun elinden düşen milletin
Kaldırmışsın ayağa
Okumayı yazmayı,
Talihini yenmeyi öğretmişsin
Açmışsın ufkunu kör gözlerin
Senin öğreticiliğini söylediler
Başöğretmenliğini dediler de
Türklük denen gövdenin
Başı beyni olduğunu anlamadılar
Anlatamadılar Atam..
Çaresiz milletin çaresi
Hasta bir adamın direnci oldun
Uyandırdın çaresiz yatanı
Vermedin ele düşmüş, ele vatanı
Ayak oldun göz oldun ona
Can damarı, şah damarı oldun
Senin medeniyet yarışçılığını söylediler
Senin yeniden hayat verişini dediler de
Yoktan var edenliğini anlamadılar
Anlatamadılar Atam.
Esaretin zincirlerini
Medeniyetle kırışını
Kölelikten dönüp,
Cumhuriyeti kuruşunu
Ümmetçilikten
Demokrasiye geçişini
Özgürlüğü armağan edişini;
Karanlığa saklananlara
Anlatamadılar paşam
Anlatamadılar Atam
Anlamadılar.......
Mustafa KARAMELEK
MUSTAFA KEMAL Dağ başını efkâr almış, gümüş dere durmaz ağlar, gözyaşından kana kesmiş gözlerim, ben ağlarım, çayır ağlar, çimen ağlar, ağlar, ağlar, cihan ağlar. Mızıkalar iniler, ırlam ırlam dövülür, altmış üç ilimiz, altmış üç yetim, yıllar gelir geçer, kuşlar gelir geçer, her geçen seni bizden parça parça götürür, Mustafa'm, Mustafa Kemal'im. Diz dövdüm, gözlerim şavkı aktı Sakarya'nın suyuna, Sakarya'nın suları nâmın söyleşir. Hemşehrim Sakarya, öksüz Sakarya. Ankara'dan uçan kuşlar, Kemal'im der günler günü çağrışır, kahrolur bulutlara karışır, gök bulut, yaşmak bulut, uca dağlar, dev boyunlu morca dağlar divan durmuş bekleşir, Mustafa'm, Mustafa Kemal'im. Nasıl böyle varıp geldin, hoşgeldin, çıngı kaymış yalazlanmış gözlerin, şol yüzünde güneş südü sıcaklık, ellerinden öperim, Mustafa Kemal. Senin dalın, yaprağın, biz, senin fidanların, biz bunları yapmadık, sen elbette bilirsin, bilirsin Mustafa Kemal. Elsiz, ayaksız bir yeşil yılan, yaptıklarını yıkıyorlar Mustafa Kemal. Hani bir vakitler Kubilay'ı kestiler, çün buyurdun kesenleri astılar, sen uyudun asılanlar dirildi, Mustafa'm, Mustafa Kemal'im. Karalar kuşanmış, Karadeniz akmam diyor, dokunmayın, ağlamaktan bıkmam diyor, bu gece kıyamet gecesi, bu vapur Bandırma vapuru, yattığı yer nur olsun Mustafa Kemal, ben ölümden korkmam diyor, korkmam diyen dilleri toz oldu, toprak oldu, değirmen döndü dolandı, yıllar oldu, bir kusur işledik bağışlar mı kimbilir, o bize öğretmedi kazan kaldırmasını, günahı vebali öğretenin boynuna, erdirip oldurana ana avrat sövmesini, yüreğim kırıldı kanım kurudu, var git Karadeniz var git başımdan, mızıka çalındı düğün mü sandın, bir yol koyup gideni gelir mi sandın, Mustafa'm, Mustafa Kemal'im. Ankara'nın taşına bak, tut ki baktım, uzar gider efkârım, çayır ağlar, çimen ağlar, ben ağlarım, gözlerimin yaşına bak, Ankara Kalesi'nde, Rasattepe'de bir akça şahan gezer dolanır, yaşın yaşın mezarını aranır, şu dünyanın işine bak, Mustafa'm, Mustafa Kemal'im... ~ Attila İLHAN ~ RUHUNUZ ŞAD OLSUN ........ 10 Kasım 1938. Yüzyılların ötesinden gelen bir çığlığın, kendisini bin yıllar sonrasına taşıyacak o devasa koridora açıldığı o gün. Düşüncenin kanat takıp uçtuğu, engin bir sevda düşüyle gökyüzünün çalkalandığı o gün. O bitimsiz mavi anlatı. Ve o 10 Kasım'ın 68 yıl sonraya yansıyan mavi ışıldayışlı gözlerindeki gerçek. Zaman zaman dindiğim fırtınalarda, kimi gün söküldüğüm aydınlıkta, bazen de ısındığım kavgamda mavi bir ayrıntı adı yankılandıysa eğer, eğer sonsuzluğa kanat çırpan o martıya gebeyse zaman ve dudaklarda bayraklaşan O'nun adıysa eğer, demek ki her 10 Kasım'a umudu yayan her bir tören, her bir insan, her birinde taptaze bir bahar sabahı esintisince yepyeni başlangıçlar yaymış halkın dingin düşlerine ve o umut açmış düşlerin gerçeğe döndüğü anların kapısını. Bugün 61 yıl sonra Ata'yı anarken bizce önemli olan Zübeyde Hanım'ın oğlu, vaktiyle 70/75 kilo ağırlığında ve 1.65 kadar boyunda olan ve 10 Kasım 1938'de aramızdan ayrılan bu ölümlü insanı hatırlamaktan çok O'nu göremeyen kuşakların, yüz milyonlarca Türk'ün daha yıllar boyu bağlılık duyacakları, ulusça daha yıllarca bir ışık kaynağı olarak kendisine başvurulacak olan varlık, "Ölümsüz Devlet Adamı Atatürk" ya da "Düşünceler, ilkeler, amaçlar ve inançlar için kavgalardan kurulu manevi varlık olan Atatürk" olmalıdır. İşte bizi devlet adamı Atatürk'ün karşısına götüren gerçek budur... Yani Atatürk Safiye Hanım'ın değil de Hamiyet Hanım'ın sesini daha çok beğenseydi, çocukluğunda karga kovalamamış, parlarda oynamış olsaydı yahut fasulye ve pilavı değil de pırasa ve baklavayı daha çok sevseydi, kısacası etten ve kemikten kurulu, çoktan ölmüş Mustafa Kemal'in tercihleri şöyle değil de böyle olsaydı, biz Atatürk'ü yine aynı ölçüde sevecektik. Biz fizik Mustafa Kemal'in bu tercihlerini öğrenerek Atatürk'e biraz daha yaklaşmadık ve O'nu daha yakından tanımış olmadık. Ya ne oldu? Uzun süren bir savaştan yaralı, yorgun ve fakir çıkmış bir milleti aydınlık yola yöneltmiş olan, yaptığı devrimler ve attığı adımlarla gelecekteki ilerleme ve gelişmenin temellerini atan ve şartlarını hazırlayan Atatürk'ü tanıdık. 10 Kasım'da hepimize düşen görev geriye dönüp bir bakmak ve dürüst ve samimi olarak nerede bulunduğumuzu görebilmektir. 68 yıldır her 10 Kasım'da söylenegelen her şeyi bir buket yapıp bizden öncekilere sunalım. Sonra bir bakalım. O buketin bıraktığı boşluğa biz neler koyabileceğiz. Bakalım o boşluğun hakkını verebilecek miyiz? Ebediyete akıp giden 68. yıldönümleri beklemeksizin, her yıl bir buket yapmalı arda kalanlardan ve daha büyük bir buket için kolları sıvamalıyız. "Bugün O'nun için ne yaptım? " sorusunu kendimize sormalı, dün, yarın ve tüm günlere yaymalıyız bu bitmez senfoninin berrak ezgisini... O halde haydi bizi ülkemin aydınlık geleceğine götürecek yola hep birlikte çıkalım ve haydi karanlığın tabutuna bir omuz da biz verelim. Ki gün ışısın dalga dalga ki sonsuzluk aksın ılık ılık, ki koşalım haydi 10 Kasım trenine yetişelim. Acıların, yıkıntıların üzüntüsünü karanlığı garda bırakıp temiz bir geleceğe yollanalım hep birlikte. Bir kez daha yaşayalım o ince ayırdı; "Ne mutlu Türk olana." değil, "Ne Mutlu Türk'üm Diyene! " diyelim ve öylece haykıralım karanlığın üstüne...
"Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır."
Mustafa Kemal Atatürk
Beni görmek demek ille de yüzümü görmek değildir. Mustafa Kemal ATATÜRK
İlk olarak 19'ların sırrını rahmetli Cenk Koray gündeme taşımıştı. Atatürk'ün yaşamında 19 rakamının çok önemli bir yeri var. İster tesadüf deyin ister mucize 19'lar Ata'nın yaşamında bir sır perdesi yaratıyor. İşte o 19'lar: 19. yüzyılın bitimine 19 yıl kala doğdu... 19 yaşında Harbiye’ye girdi... 19 Aralık’ta Yıldız Sarayı’na çağrıldı... Harp Akademisindeki sicilinin rakamları toplandığında 19 ediyor... Çanakkale Savaşı’nı kazanılmasında sağlayan, 19. Fırka’yı kuruyor ve komuta ediyor... 19 Mayıs’ta Miralay oluyor... Çanakkale’de düşmanı 19 Mayıs’a kadar oyalıyor... Samsun’a 19 Mayıs 1919’da çıkıyor... Kurtuluş Savaşı’nın başlangıç tarihi olan bu günde tam 3 tane 19 rakamı var... Samsun’a çıktığı Bandırma vapurunda ise yine 19 yolcu var... Meclis’te Milli Mücadeleye fiili olarak başlanmasının tarihi de yine üç tane 19’lu bir tarih... 19 Kasım 1919... Milletin iradesini Meclis’e devretme kararını 19 Mart’ta alıyor... Mareşal rütbesinine 19 Eylül’de kavuşuyor... Mustafa Kemal Atatürk 19 harften oluşuyor... "Ne mutlu Türküm diyene” sözü de 19 harfli bir söz... 19’un iki katı olan 38 yılında ölüyor... Öldüğünde yaşı 19’ün üç katı olan 57... “Türk milletinin kaderine, 1919-1938 arası tam 19 yıl hakim oluyor...” |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder