10 Kasımlar artık bir dövünme, bir yakınma günü olmaktan çıkmalı artık Atatürk Devrimlerinin hangisini koruyabildiğimizin ya da hangi ilkelerine sahip çıktığımızın muhasebesini yapma günü olmalıdır. Bu açıdan bakıldığında her 10 Kasımda ona bağlı kalacağımıza dair verdiğimiz sözü yerine getirebildik mi? Diye düşünüyorum. Ama buna verebileceğim yanıt ne yazık ki hayır.
Sevgili Atam! Gençliğe Hitabe'deki yazdıkların ne yazık ki gerçek oldu. "Ekonomik bağımsızlık olmadan siyasi bağımsızlık olmaz" diye bizi uyarmana karşın, Cebren ve hile ile aziz vatanımızın bütün ekonomik kaleleri fethedildi. Artık doğru dürüst ne bir fabrikamız, ne bir herhangi alanda kuruluşumuz kaldı. Hepsi bir bir yabancı şirketlerin eline geçti. Perakende alanında bile bütün alış veriş yapılan hipermarketlerin hemen hepsi yabacıların elinde. Yani kısacası, tüm pazarımız yabancıların eline geçmiş, artık yabancı ülkelerin açık pazarı durumuna gelmiş durumdayız. Bütün tersanelerimize girildi mi? Diye kendi kendime sorduğumda ise, artık neredeyse hiç tersanemizin kalmadığını uzmanlar söylüyorlar. Sadece tersanelerimiz değil, limanlarımız da bir kaç kez yabancılara satılmıştı da mahkemeden dönmüştü. Yani ülkemize girecek olan düşmanlar artık silahla değil kendilerine ait limanlardan ellerini kolların sağlayarak rahatlıkla geleceklerdir.
Sevgili Atam Kurtuluş Savaşımızda, bu savası kazanmamızda çok önemli rolü olan, düşmanın nerede, nasıl konuşlandığını öğrendiğimiz. Kendi kuvvetlerimizi yönlendirmede, birliklerimizle ilgili haber almada, olağan üstü yararlılıklar gösteren ve ancak öldürülerek susturulabilen ve o telgrafçılarımızın, kanları, canları pahasına teslim etmedikleri telgrafhanelerimiz vardı ya, bugün o telgrafhaneler yok. Onun yerine uzaydan; yerde, sokakta duran herhangi bir canlıyı görebilen çok gelişmiş, bir ağ var. Haberleşme ağı. Şu anda artık tüm haberleşme ağımız, yabancı şirketlerin eline geçti. Artık, nerede neyimizin olduğu, hangi silahlarımızın nerede nasıl bulunduğu, güvenlik kuvvetlerimizin ve ordumuzun tüm haberleşmesi, toprağımızın altında bile hangi kaynaklarımızın olduğu, yabancılarca öğrenilebilmektedir. Hayır, Atam işgal edilmedik! Orayı savunmak için de kimse ölmedi. Yani hiç kan dökülmedi. Biz onu para karşılığı sattık. Niye mi sattık? İşte onu bilemiyorum Atam. Sadece bu kadarla kalsak iyi ülkemizin tüm enerji kaynağını, elektriği, yine ne yazık ki bize çok para veren yabancılara sattık. Bir mücadelede, savaşta, hastanemiz postanemiz tüm vatanımız karanlıklar altında kaldığında ne yaparız? Bilmiyorum.
Her şeyi satarak para kazanma hırsı gözümüzü o kadar bürümüş ki Atam, bir zamanlar bir karışını vermemek için ülkemiz üzerindeki son ocağın bile sönmesini göze aldığımız topraklarımız, parayla satılıyor Atam, o kadar çok toprak satılıyor ki bir süre sonra bir çok yerde küçük küçük devletçiklerin (yani kolonilerin) kurulacağı açıkça basında yazılıp çizilebiliyor. Yeni çıkan vakıflar yasası da bu konuda onların işlerini kolaylaştırıyor. Bundan sonra vakıfları aracılığıyla da neredeyse sınırsızca toprak alabilecekler. Ne bu toprağı satanlar nede buna izin verip göz yumanlar bu sattıklarının vatan olduğunu bilmiyorlar. Gerçi Atam! bir toprağın vatan olması için, uğrunda ölen varsa demiştin ya, satan varsa dememiştin işte öyle
Tarıma da çok önem vermiştin çünkü tarım ülkenin beslenmesi için her koşulda çok önemli ama ne yazık ki artık sanırım çok bağımsız olmadığımızdan olsa gerek topraklarımızda hangi ürünü nasıl ve niçin üreteceğimize başka ülkeler karar veriyor ve artık bir zamanlar hep övüne geldiğimiz o kendi kendine yeten 7 ülkeden biriydik diyorduk ya o geri kalan 6 ülke hangileriydi, şimdi bilmiyorum ama, biz artık eti, meyveyi, sebzeyi, pirinci, buğdayı, hatta tohumu bile dışarıdan alıyoruz Atam.
Bize misakı milli sınırlarını bırakmıştın, çok büyük mücadeleler sonunda kazandığımız. Bıraktığın bu vatanı hem içerden hem dışarıdan parçalamaya çalışanlar o kadar çok ki Atam ama zoruma giden bu parçalamayı amaçlayanlar değil. Bunu kayıtsızca seredenler, buna karsı elleri kolları bağlı duranlar Atam, bu vatanın ekmeğini yiyip, suyunu içenler ve üstelik varlıklarını, bulundukları yeri, mevkii, görevi o kurduğun cumhuriyete borçlu olanlar Atam, ülkemizi cumhuriyetimizi paramparça etmek istediklerini açıkça söyleyebiliyorlar. Ve dün karşımızda senin sayende onurlu duruşun, bağımsızlık konusundaki kararlılığın sayesinde seslerini bile çıkartamayan düşmanlarımız, bu gün artık ülkemizin sınırlarını nasıl değiştireceklerinin açıkça söylemektedirler. Gazete ve televizyonlarından ülkemizin doğusunun ve güneydoğusunun olmadığı haritalar açıklıyorlar ve yine ne yazık ki sesimiz çıkmıyor
Ve işin ilginci tüm bunlar gizli değil de, açıkça oluyor Atam
Kurtuluş savası öncesinde de mandacılar vardı, ülkemizin kurtuluşunu şu ya da bu yabancı ülkenin egemenliğine girmekle olacağını savunan işbirlikçiler. Bunlar bu günde var ve ne yazık ki eskisinden çok daha güçlüler, daha fazlalar. Sadece egemenlikleri altına girmek istedikleri ülkeler değişti o kadar. Sen o zaman ki mandacılara söylemiştin ya "başka devletlerin egemenliği altına girmektense ölmek daha iyidir "diye. Ve senin o zamanki mandacılara son sözünü bizde senin takipçilerin olarak hep birlikte, bir ağızdan söylüyoruz
YA İSTİKLAL YA ÖLÜM!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder