Araştırmacı Yazar
Prof. İlknur GÜNTÜRKÜN KALIPÇI
Galiba şimdi anlatacağım inanılmaz projeyi de o gün düşünmeye başladı. Hani “Bir daha böyle bir şeyle karşılaşabilirsem nasıl müdahale edebilirim” diye. Çok değil doğa katliamı, en kolay yaptığımız katliam.
Yıl 1930 ATATÜRK Yalova köşküne doğru çıkmakta. Bir de bakar bir bahçıvan koca bir çınar ağacını kesmek üzeredir. “Yahu” der “sen hayatında hiç böyle bir ağaç yetişdirdinmiki? Kesmeye muktedir görüyorsun kendini ve niye ?” der. Bahçıvan derki; “Paşam çınar ağacının kökleri köşkün temelini kaldırdı, yaprakları da köşkün pencerelerine müdahale ediyor. Ya köşkü kaybedeceğiz ya ağacı keseceğiz. Onun için de kusura bakmayın ama biz ağacı kesiyoruz”. Bir an düşünür; “Hayır gerekirse köşkü ağaçtan uzaklaştırırız” der. Derlerki bu gün Mustafa Kemal bir hoş. Ne demek köşkü tutupta ağaçtan uzaklaştırmak? Ama inanırmısınız mühendis değil, mimar değil, ziraatçı değil ama ne yapar biliyormusunuz? İstanbul’daki köprü altındaki tramvay raylarını Yalova’ya taşıtır. Köşkü hiç yıkmadan olduğu gibi tutarak kendisi de kazma kürek temelini kazar ve köşkün altına tramvay raylarını döşeyerek köşkü ağaçtan 4 metre 80 santim kenara çekerek hala Cumhuriyetimiz gibi ayakta durmakta olan çınar ağacının kurtuluşunu temin eder.[2][2]
Yıl 1930. Dünya çevre lafını ne zaman etmeye başladı? 1980 den sonra. 1980 den önce, 1930 yılında dünyaya somut bir çevre dersi vermektedir Mustafa Kemal aslında. Ama, biraz acı parantezlerim olacak bu konferansımda. İlk acı parantezimi ATATÜRK kimdir belgesiyle açmıştım, ikinci acı parantezim burada olacak. Hadi gelin 5 Mart 1996 ya gidelim yani günümüze yakın bir gün. “ATATÜRK ve Türk kadını” konulu tiyatrolu konferansımı 25 gençle sunuyorum. 25 gençle birlikte prova yaptık, yorulduk, oturduk, televizyonu açtık. ikinci haber olarak 6 dakika müddetle ve 5 kere görüntü zumlanmak üzere önemli bir haber verildi televizyonda. Haberi aynen aktarıyorum, diyordi ki “Amerika da eski bir ünlü bir müzikhal hiç yıkılmadan dünyada ilk kez uygulanan bir yöntemle raylar üzerinde iki metre kenara çekilerek yerine yeni bir binanın yapıldığı” haberiydi. Dünyada ilk kez lafı da beş kere edildi. gençlerden biri kalktı bana ne dedi biliyor musunuz? “Ya öğretmenim biz tarihe pek bir daldık. Bakın el alem neler yapıyor? Teknik, medeniyet biraz da onlara baksak” diyince arşivimde 1930’da ATATÜRK’ün bu işi yaparken çekilmiş resimleri, raylar üzerindeki çekilen resimleri gösterdim kendilerine ve dedim ki ”şu anda ne söyleyeceksiniz bana?”. Bir genç kalktı ne dedi biliyor musunuz? “Ya öğretmenim suç bizde mi? Biz bu konuyu ilk defa sizden duyuyoruz, sizden görüyoruz bu resimleri”. Ama o haberi bugün milyonlarca Türk genci izledi ve oturdular 25 genç, bu haberi veren televizyona bir faks çektiler. Faksta aynen şu yazıyordu “İkinci haber olarak 6 dakika müddetle ama beş kez şu resimleri göstermek suretiyle bu arada da mutlak suretle mesajı iletin dediler “Bu gün 1996, Amerika çekiyor raylar üzerinde iki metre, yerine yeni bir bina yapıyor, 1930 ATATÜRK çekiyor 4 metre 80 santim, bir ağaç kurtarmak için” bu mesajı da çok iyi verin dediler. Yıl 1996 idi. Yıl 2005 hiçbir televizyonda izlediniz mi? İzlemediniz.
Ya hocam siz bize bir tek çınar ağacı ve iğde ağacı anlattınız bunlar ATATÜRK’ün hayatında tek tek örnekler olabilir. Hadi gelin Söğütözü’ne gidelim, hani şu Ankara yakınlarındaki, o zaman için 80 tane söğüt ağacının olduğu yere. Söğütözüne ATATÜRK hep dinlenmek için gelirmiş. Bir geldiğinde galiba düşündüğünü sesli olarak aktarmış; “Ah ! burda bi kulübem olsaydı keşke”. “Ya paşam istediğin bir kulübe olsun hemen yaparız şuraya“ demişler. “Buradaki ağaçlara ne olacak peki”. “Paşam burdakiler söğüt ağacı; gönülsüz ağaçtır. Sökeriz başka bir yere dikeriz, mutlaka tutar” demişler. Bir an durur, “Bir tek şartla kabul ederim” der. “Burda yetecek kadar söğüt ağacını kendi ellerimle sökeceğim, kendi ellerimle dikeceğim, önce tuttuklarını göreceğim, sonra kulübe yapımına izin vereceğim”. Yani bugün betonu yeşile tercih eden zihniyete bence en güzel örnek teşkil eder bu. Ne yapar biliyor musunuz? Türkiye Cumhuriyetinin Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal ATATÜRK makamını Çankaya’dan Söğütözü’ne taşıtır hasırlar üzerine. Kabullerini orda yapar, imzalarını orda atar, çadırda kalır ama söğüt ağacını söker, kendi elleriyle diker, tuttuklarını görür, ondan sonra bugün çok küçücük ama verdiği mesaj olağanüstü büyük olan bu Söğütözü’ndeki küçük ATATÜRK kulübesinin yapılmasına izin verir.
25 yıllık araştırmacıyım. Benim elimde 130 belge var bizzat çevre hareketine bedenen katıldığına dair. Sade bende 130 belge, kim bilir kaç belge var. Keşke diyorum, keşke bu belgeler, bazı günler bizi okullar da bu kulübeye götürüpte burada anlatılsaydı. sanıyorum bugün betonu yeşile tercih eden hiçbir belediye başkanı yetişmezdi.
İşte bu anlamda sahneye şimdi Tahsin ÇOŞKAN’u davet edelim. Tahsin COŞKAN o zamanın genç bir ziraat mühendisi. “Gel Tahsin seni bir yere götüreceğim fikrini almak istiyorum” diyor. Giderler, gösterdiği yere bakar Tahsin Bey. Bataklık, sivrisinek salgını, hayvan leşlerinin olduğu berbat bir arazidir. “Ya paşam hayrola” der. Atatürk, “Buraya bütün masrafı cebimden olmak üzere bir orman çiftliği yapmak istiyorum” der. “Ya paşam buranın ıslahı ya sizin paranızı tüketir ya da zamanınızı, neden bu kadar mümbit topraklar varken gelip de burayı tercih ettiniz?” der.
ATATÜRK’ün cevabı ATATÜRK’çedir. Derki ”Ben en zor olanı yapayımda siz arkamdan kolayları nasıl olsa yaparsınız.” Ne bilsin ki en kolayları bile çabuk yıkabildiğimizi ama, bu aradaTahsin ÇOŞKAN “Paşam burda hiçbir şey yetişmez, pek uğraşmayın” der. Ama dinleyen kim. Derki “Tahsin buraya ziraatçileri getir ve incele bana resmi bir yazı getir burasıyla ilgili”.. Biraz sonra Tahsin COŞKAN çok mutlu, kendi dediği çıktı, üzerinde “Burada hiçbirşey yetişmez“yazılı, altında da ziraatçilerin imzasının olduğu bir belgeyi Mustafa Kemal’in önüne koyar. ATATÜRK biraz mütebbessim okur bu yazıyı. Kaleme alır, bu kağıdın yanına aynen şunları yazar “BURASI VATAN TOPRAĞIDIR, KADERİNE TERK EDEMEYİZ”. Etmez de. Aynı Sakarya savunması gibi akasya savunmasını ele alır, çam ve köknarı oraya 30 Ağustos olarak tamamlar ve hiç unutmayacağımız bir gün, lütfen hiç unutmayın, tarihte atladık bu günü, 25 Mayıs 1933. Ne yapar biliyor musunuz? Hani 5 Haziranlarda kutladığımız bir gün var, çevre günü değil mi? Çevre günü ne zaman kutlanmaya başladı? 1980 den sonra. Peki 25 Mayıs 1933, ATATÜRK ne yaptı? İlk Çevre günü kutlamasını yaptı. Hem de bugün okullara soruyorum diyosunuz ki ne yaptınız diye “ya ağaç diktik diyorsunuz ya çöp topladık” öyle falan değil. Bütün Ankara halkını bedava trenlerle buraya getirtiyor, ağaçlar boy vermişler, altında dinlenmektedirler, havuz yapılmıştır, çocuklar yüzmektedirler. Hatta bütün masrafı cebinden ödemiştir ama karı da almamıştır, buraya bir fabrika yaptırmıştır, süt ürünleri üretilmektedir, herkes yamektedir. Herkes çok mutlu ama en mutlusu Mustafa Kemal ATATÜRK.
Nebizade diye bir arkadaşı var, Nebizade’nin kafa çok karışık. “Yahu paşam senden başka bir tek kişi burada bir ağaç yetişeceğine inanmadı. Peki sen nasıl anladın burda orman olacağını?” der. “Gel Nebizade gel, şimdi anlatayım sana. Hani Tahsin ÇOŞKAN’ın burda birşey yetişmez dediği günün akşamı tebdili kıyafetle Çankaya’dan kaçtım, burdaki köylülere geldim. Köylüler beni tanımadılar. Köylülere, ağalar dedim burda ağaç yetişip yetişmeyeceğini bana en kolay yoldan nasıl ispat edersiniz dedim. “Al dediler”, bana bir testi su verdiler, bir de kazma kürek. “Kaz orayı iki gün sonra gel biz sana ne olacağını söyleriz” dediler. Ah o iki gün Çankaya’da nasıl geçti bir Allah bilir bir de ben. İki gün sonra gittim testiyi çıkardım, testinin içinde su bitmişti, köylülere uzattım. Dediler ki bana “ağa testide su kalmamış, toprak su emiyor, bakma bunun üstünün kurak olduğuna, biraz uğraş burda ne ekersen biçersin”. Ve hani Tahsin COŞKAN’ın o raporu bana getirdiği gün ben çoktan projeye başlamış epey de ilerlemiştim” diyecektir.
devam edecek..
İlknur GÜNTÜRKÜN KALIPÇI nın kitapları Epsilon yayınları tarafından basılmıştır.
*************
dağ başını efkâr almış
gümüş dere durmaz ağlar
gözyaşından kana kesmiş gözlerim
ben ağlarım çayır ağlar çimen ağlar
ağlar ağlar cihan ağlar
mızıkalar iniler ırlam ırlam dövülür
altmış üç ilimiz altmış üç yetim
yıllar gelir geçer kuşlar gelir geçer
her geçen seni bizden parça parça götürür
mustafa'm mustafa kemal'im
diz dövdüm
gözlerim şavkı aktı sakarya'nın suyuna
sakarya'nın suları nâmın söyleşir
hemşehrim sakarya öksüz sakarya
ankara'dan uçan kuşlar
kemal'im der günler günü çağrışır
kahrolur bulutlara karışır
gök bulut yaşmak bulut
uca dağlar dev boyunlu morca dağlar
divan durmuş bekleşir
mustafa'm mustafa kemal'im
nasıl böyle varıp geldin hoşgeldin
çıngı kaymış yalazlanmış gözlerin
şol yüzünde güneş südü sıcaklık
ellerinden öperim mustafa kemal
senin dalın yaprağın biz senin fidanların
biz bunları yapmadık
sen elbette bilirsin bilirsin mustafa kemal
elsiz ayaksız bir yeşil yılan
yaptıklarını yıkıyorlar mustafa kemal
hani bir vakitler kubilay'ı kestiler
çün buyurdun kesenleri astılar
sen uyudun asılanlar dirildi
mustafa'm mustafa kemal'im
karalar kuşanmış karadeniz akmam diyor
dokunmayın ağlamaktan bıkmam diyor
bu gece kıyamet gecesi bu vapur bandırma vapuru
yattığı yer nur olsun mustafa kemal
ben ölümden korkmam diyor
korkmam diyen dilleri toz oldu toprak oldu
değirmen döndü dolandı yıllar oldu
bir kusur işledik bağışlar mı kimbilir
o bize öğretmedi kazan kaldırmasını
günahı vebali öğretenin boynuna
erdirip oldurana ana avrat sövmesini
yüreğim kırıldı kanım kurudu
var git karadeniz var git başımdan
mızıka çalındı düğün mü sandın
bir yol koyup gideni gelir mi sandın
mustafa'm mustafa kemal'im
ankara'nın taşına bak
tut ki baktım uzar gider efkârım
çayır ağlar çimen ağlar ben ağlarım
gözlerimin yaşına bak
ankara kalesi'nde rasattepe'de
bir akça şahan gezer dolanır
yaşın yaşın mezarını aranır
şu dünyanın işine bak
mustafa'm mustafa kemal'im
ATİLLA İLHAN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder