2 Aralık 2008 Salı

Türk genleri 2000 yıldır değişmedi &SAĞLIK VE GIDA YOLUYLA SOYKIRIM

Mogolistan'daki 2000 yaşındaki mezarlıktan alınan DNA, Merkezi Asya'da yerleşen Xiongnu isimli kabileye ait çok önemli bilgiler ortaya koydu. Fransalı araştırmacılar, 62 iskeletten alınan DNA örneklerini kullanarak, bu unutulmuş kavmin tarihi ve sosyal organizasyonunu ortaya koymak için çalıştılar.

Araştırmacılar, Avrupalılar ile Asyalılar arasındaki etkileşimin zannedilenden daha önce oluştuğunu buldular. Ayrıca, günümüzdeki Türklerle banzer DNA dizilişleri bularak, Türk milletinin Moğolistan'da ortaya çıktığı konusunda güçlü bir kanıt buldular.

Araştırmalar, ayrıca Xionghu Kültürü hakkında detaylar da sağladı. Toplumun seçkin üyelerinin kutsal hayvanlar ve insanlarla beraber gömüldüğü de ortaya çıktı. Ayrıca, akrabalar birbirine yakın olarak gömülüyordu.

"Bu, kalıtım teknikleri kullanılarak sosyal örgütlenmesi hakkında gelişmiş bilgiler bulabildiğimiz ilk eski uygarlık diyen, Strasbourg Adli Tıp Enstitüsü'nden Christine Keyser-Tracqui, bu araştırmayla 2000 yıl önceki Asyalı-Avrupalı etkileşimlerini de anlamamızın da kolaylaştığını ekledi.

Mezar yeri, 1943 yılında Moğol-Rus araştırma ekibi tarafından, Moğolistan'ın Egyin Gol Vadisi'nde bulundu. Kuru ve soğuk hava, iskeletlerin bozulmasını önlemişti. Araştırmacılar, bu alanın M.Ö. III. Yüzyıldan M.S. II Yüzyıla kadar kullanıldığınıtahmin ediyor.

Araştırmacılar, sadece anneden gelen mitokondri DNA'sı, sadece babadan gelen Y-kromozomu DNA'sı ve vücut DNA'sı da denilen, eşey kromozomları dışında kalan tüm kromozomları kapsayan DNA örnekleri kullanarak çeşitli iskeletler arasındaki akrabalıkları ortaya koymaya çalıştı.

Çoğu bilimadamı, Asyalı ve Avrupalı etkileşiminin XIII. Yüzyıldan sonra, Cengiz Kağan'ın Asya'yı ve Pers İmparatorluğu'nu fethetmesinden sonra, ortaya çıktığını sanıyordu. Ancak, Keyser-Tracqui ve çalışma arkadaşları Xiongnu iskeletlerinde Avrupalılar'a ait DNA dizilimleri buldu.

Keyser-Tracqui, "Bu durum bize, Avrupalı-Asyalı karşılaşmasının bu bölgede Xiongnu Kültürü'nden daha eski olduğunu gösterdi." dedi.

Mezar alanındaki en eski kazılar birçok çift mezarı içeriyordu. Bu da, ölülerle beraber cariyelerinin, atlarının ve bazı hayvanların da da kurban edilmesi ile ilgili eski gelenekle alakalı olabilir. Bu adet, ayrıcalıklı kişilere uygulanıyordu ve -daha sonraki kazılarda çift mezarlara rastlanmamasının da gösterdiği gibi- bu adetten daha sonraları vazgeçildi.

Mezarlığın en yeni bölümü ise sadece birbirine akraba erkeklerin cesetlerini içeriyor. Bu tür bir gömme tarzına daha önce hiç rastlanmamış.

En son cesetlerdeki DNA dizilişleri günümüz Türkiye insanlarıyla benzeşmektedir. Bu da Türk boylarının Xiongnu Kültürünün son döneminde Moğolistan'ın bir yerinden çıktığını desteklemektedir.


Hala ortak genlere sahibiz. Hala kardeşiz.

SAĞLIK VE GIDA YOLUYLA SOYKIRIM


Batının Türk Genleri ile oynama isteği 1990'lı yıllarda alınan bazı istihbaratlarla ortaya çıkmış fakat yetkililer bu konuda görevlerini yerine getirmemişlerdir. Size aşağıda bu konuda anlatacağım olay bu konunun vahametini daha ciddi bir şekilde ortaya koyacak ve ortak olmaya çalıştığımız batının gerçek yüzünü bir nebze olsun açıklayacaktır sanıyorum ;

Yine bir okuyucu mektubu ile karşınızdayım. Sinop'tan kıymetli bir okuyucum genlerle ilgili bir hatırasını nakledip okuyucularımızı uyarmamı istedi. Konuyu her an teyakkuz durumunda olunması açısından çok önemli buldum. Sizlerle paylaşmak istedim. Şimdi affımı dileyerek sözü mektubun sahibi Alpaslan Ozan'a bırakıyorum:
"Nestle, Genler ve Türkler
Geçtiğimiz günlerde basına yansıyan haberlerde, Nestle firmasının
üçüncü dünya ülkelerinde satılan ürünlerinde genlerle oynayan bir madde
GE)olduğu açıklandı. Habere kimse tepki göstermedi.
Sessizce
geçiştirildi.
Aynı zamanda alerjik reaksiyonlara da neden olan bu maddenin hemen hemen her Türk çocuğu tarafından alındığını düşünürsek vaziyetin vahameti daha ciddi bir şekilde ortaya çıkar.
Batının Türk Genleri ile oynama isteği 1990'lı yıllarda alınan bazı
istihbaratlarla ortaya çıkmış fakat yetkililer bu konuda görevlerini yerine getirmemişlerdir. Size aşağıda bu konuda anlatacağım olay bu konunun vahametini daha ciddi bir şekilde ortaya koyacak ve ortak olmaya çalıştığımız batının gerçek yüzünü bir nebze olsun açıklayacaktır sanıyorum;
Yıl 1993'tür. Genç bir doktor olan Munise Ozan(eşim)Sinop ili Merkez
iki nolu sağlık ocağında göreve başlar. İnsanlar ekonomik sıkıntı
içersindedir. Sinop'ta fabrikalar kapanmış insanlar işsiz kalmıştır.Hasta olan çocukların tedavisi oldukça pahalıya mal
olmaktadır. Allahtan!!!??? UNICEF'in yardım programı vardır ve sağlık
ocaklarında üst solunum yolları hastalıklarının tedavisi için bedava "penicilin" benzeri "procain" isimli bir ilaç dağıtılmaktadır.

Çünkü çocuklar genelde üst solunum yolu hastalıklarına yakalanmaktadır. Bahsi geçen ilaç doktorlara flakonlar halinde gelmekte ve hali ile doktorlar ilacın prospektüsünü ve ambalajını görmemektedir, Dr Munise Ozan şüpheli bir iki vaka üzerine ilacın ambalajını ve prospektüsünü ister. Ama mecbur olduğu halde ilacın prospektüsünün olmadığını görür. Ama en korkunç açıklama ilaç ambalajının üzerindedir. Sağlık Bakanlığımızın yaptığı programa göre özellikle 5 yaş altı çocuklara kullanılması gereken ilaç ambalajı üzerinde İngilizce ve Fransızca olarak "KESİNLİKLE 5 YAŞ ALTI ÇOCUKLARA KULLANILMAZ" ibaresi vardır. Dr Munise Ozan durumu Sağlık Bakanlığına yazar ve ilacın kullanımını sorumlu olduğu bölgede durdurur. Bakanlık konuya bir açıklık getiremez ve Dr.Munise Ozan'a o yazıları karalayıp ilacı kullanması söylenir. O diretir. Durumu bana iletir. Çünkü ben o zamanlar Sinop Orta Doğu gazetesi muhabirliği yapmaktaydım. O zamanki Cumhuriyet Gazetesi Sinop Muhabiri ve Sinop Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Sayın Cengiz Demirel ile birlikte Sağ ve sol ayırımı yapmadan olayın üzerine gittik. Önce Fransız Sağlık Bakanlığına yazdık. Gelen cevapta bu ilacın Fransa'da üretilmediği yazıyordu. Ama ambalaj üzerindeki adres Paris'teki bir adresti ve Paris'te öyle bir adres yoktu. Konu iyice karanlıklaşmaya başlamış ve bizim de Türk Milletini uyarma hakkımız doğmuştu.
Önce Yerel Sinop TV de Hiç bir deneyimim olmadığı halde bir program
yaptım. O gece Sinop TV Jandarma tarafından kapatıldı.
Cengiz Demirel konuyu CUMHURİYET gazetesinde , Sayın Arslan Bulut'ta Orta Doğu gazetesinde yazdı. Fakat bütün bunlar yeterli olmadığı için konuyu Arena programına götürdüm. Çünkü bu arada sağlık bakanlığındaki bazı yetkililerde konuşmaya başlamış ve ilacın genetik alerji yaptığını bir faks mesajı ile Cumhuriyet Gazetesi'ne iletmişlerdi. Fakat kimse genetik alerji'nin ne olduğunu bilmiyor ya da söylemek istemiyordu. Karı koca Arena programına çıktık ilacın yalnız gördüğümüz taraflarını belirttik ve bu genetik alerji meselesinin açıklanması gerektiğini halka anlattık. O zamanki Sinop Valisi Adil Yazar "efendim Dr Munise Ozan altı üstü bir pratisyen hekim uzman doktorlar bile konuyu bilmiyor o nasıl bilebilir" diyecek kadar gaflet içindeydi. Çünkü ilaç kırsal kesimde fakir halk çocuklarına dağıtılıyor, UNICEF'e raporlar gönderiliyor ve bir takım veriler bir yerlerde toplanıyordu.
Ve ilaç sadece pratisyen hekimlere kullandırılıyordu. Daha korkunç olanı ilacın kullanıldığı pilot illeri içeren harita idi.

Buna göre Erzurum, Kastamonu, Uşak, Eskişehir, Manisa, Tokat, Çorum gibi Türkmen nüfusun egemen olduğu iller seçilmişti. Ve eğitim düzeyi düşük olan bu illerin kırsal kesimindeki halk alerji, genetik gibi şeylerin farkında bile değildi. O zaman Arena'ya çıkan sağlık bakanı Yıldırım Bey bile kem küm etmekten başka bir açıklama getiremedi, Ama benim peşinde olduğum olay genetik alerji olayı idi. Kimse olayı dikkate almadı olay kapandı. Dr Munise Ozan basına izinsiz demeç verdiği için ceza aldı. Ama herkes Prof.'lar dâhil, genetik alerji yoktur diye ahkâm kesti.
Genlerle oynama olayı Oktay Babuna olayında açıkça ortaya çıktı ve Sayın Durmuş her türlü tepkiyi almasına rağmen gerekeni yaptı.
Simdi Nestle'deki bir maddenin genlerle oynadığı ve alerji yaptığı ve
sadece üçüncü dünya ülkelerinde yani Türk Cumhuriyetlerinde satıldığı
açıklanıyor.
Çıkartacağımız netice şudur :
"TÜRK MİLLETİ SENİN GENLERİNLE OYNUYORLAR BUNU YARDIM OLARAK GÖNDERDİKLERİ İLAÇLARLA YAPIYORLAR. BUNLARI ÇOCUKLARINA VERDİĞİN İLAÇLARINA KOYUYORLAR. EĞER FARK EDERSEN BU SEFER ONLARIN EN ÇOK SEVDİKLERİ ÇİKOLATALARINA VE ŞEKERLERİNE KOYUYORLAR. DUYGUSAL YÖNÜNÜ İSTİSMAR EDİP KANLARINI TOPLAYIP GEN HARİTANI ÇIKARTIYORLAR. ONDÖRT BİN YILLIK TARİHİNİ YOK SAYIP SENİ ASYA'DAN, ANADOLU'DAKİ 9000 YILLIK TARİHİNİ YOK SAYIP SENİ DÜNYADAN SİLMEK İSTİYORLAR"

Bu itibarla Orta Asya'daki 14000 ve Anadolu'daki 9000 yılına sahip çıkma mecburiyetin vardır. ALPARSLAN OZAN"
Mektup sahibinin sözlerine eklenecek o kadar çok örnek var ki. Ancak sahipsiz kalmış milletimizin fertleri, bizzat bu meseleleri takip ederse sonuç alınabilecek duruma gelinmiştir. Hiçbir makam bu konularla ilgili tedbir almamaktadır.

Genlerimiz tespit edilmekte, buna göre laboratuarlar da sunî hastalıklar oluşturulmakta, bu hastalıklara göre ilaçlar hazırlanıp, içine genlerle ilgili zararlılar karıştırılmakta ve yeniden bize şırınga edilmektedir. Kullandığımız yiyeceklerin hormon miktarından tutunuz da giydiğimiz giyeceklerin, baktığımız televizyon yayınlarının, çocuklarımıza verilen derslerin, eğitimin, oyuncakların, kitapların, kullandığımız aksesuarların, genlerimizle birlikte bütün organizmamızı felç etmeye yönelik olduğunu bilmemiz ve buna göre tedbir almamız gerekiyor. Yediğimiz yiyeceklerin zararlı olması konusu, en az karışık olan Özbekistan, yakında karıştırılmak üzere olan Azerbaycan, Suriye ve İran konusu kadar önemli. Zira bizi başka türlü yıkamayacaklarını biliyorlar ve çözüm olarak da bu kolay yolu seçiyorlar. İngilizler Kızılderililere ve diğer sömürge halklarına salgın hastalık taşıyan battaniyeler dağıtmışlar, binlercesini bu şekilde yok etmişlerdi. Şimdi de daha sinsi bir yöntemle ilaçlarımız ve gıdalarımızla oynuyorlar. Bunun adı; Sağlık ve Gıda Soykırımı'dır.

Hiç yorum yok:

İzleyiciler

Blog Arşivi